onlineodev.com`u daha etkin ve verimli kullabilmeniz için, yandex.com.tr, bing.com, yahoo.com gibi arama motorlarını kullanmanızı tavsiye etmektedir.
43 kez görüntülendi
Türk Dili ve Edebiyatı kategorisinde tarafından 9 105 443

2 Cevaplar

0 beğenilme 0 beğenilmeme

tarafından seçilmiş
 
En İyi Cevap

Örnek 1:

Yazı, insanların duygu ve düşüncelerini başkalarına aktarmak için kullandıkları bir iletişim aracıdır. Yazı, konuşmadan çok daha eski bir tarihe sahiptir. İlk yazılar, resimlerden oluşuyordu. İnsanlar, mağara duvarlarına, taşlara, kemiklere hayvan, insan, bitki gibi çeşitli resimler çizerek kendilerini ifade ediyorlardı. Bu resimler, yazının ilk basamakları olarak kabul edilir. Bu resim-yazılar, Mısır, Mezopotamya, Çin gibi uygarlıklarda gelişerek farklı alfabeler oluşturdu. Örneğin, Mısır’da hiyeroglif, Mezopotamya’da çivi yazısı, Çin’de şekil yazısı gibi yazı sistemleri ortaya çıktı. Bu yazılar, somut ve soyut kavramları simgeleyen işaretlerden oluşuyordu. Yazının gelişmesinde, İslamiyet’in kabulünden sonra Türklerin yaptığı hat sanatı da büyük bir rol oynadı. Hat sanatı, yazıyı estetik bir şekilde süsleyerek güzelleştirdi. Yazı, tarih boyunca birçok değişim ve gelişim geçirdi. Günümüzde ise teknolojinin etkisiyle yazı, bilgisayar, telefon, internet gibi araçlarla daha kolay ve hızlı bir şekilde kullanılmaktadır. Yazı, insanlık tarihinin en önemli buluşlarından biridir ve uygarlığın gelişmesinde büyük bir katkı sağlamıştır.

Örnek 2:

Yazı, insanların birbirleriyle haberleşmek, bilgi paylaşmak, kültür aktarmak için kullandıkları bir simge sistemidir. Yazı, insanlık tarihinin en büyük icatlarından biridir ve binlerce yıllık bir süreç sonunda bugünkü halini almıştır. Yazının gelişimi, insanların ihtiyaçlarına, yaşadıkları coğrafyaya, kültürel özelliklerine göre farklılık göstermiştir. Yazının ilk örnekleri, resimler şeklindeydi. İnsanlar, yaşadıkları mağaralara, taşlara, ağaçlara çeşitli resimler çizerek kendilerini anlatmaya çalışıyorlardı. Bu resimler, yazının ilk adımları olarak görülür. Bu resim-yazılar, zamanla daha basit ve anlamlı işaretlere dönüştü. Bu işaretler, somut ve soyut kavramları temsil ediyordu. Bu yazı sistemleri, farklı uygarlıklarda farklı alfabeler haline geldi. Örneğin, Mısır’da hiyeroglif, Mezopotamya’da çivi yazısı, Çin’de şekil yazısı gibi yazılar gelişti. Bu yazılar, yazılı kültürün ve tarihin kaynakları oldu. Yazının gelişmesinde, Türklerin yaptığı hat sanatı da önemli bir yere sahiptir. Hat sanatı, yazıyı güzelleştirerek sanatsal bir değer kazandırdı. Yazı, günümüzde teknolojinin gelişmesiyle birlikte daha kolay ve hızlı bir şekilde ulaşılabilir ve kullanılabilir hale geldi. Yazı, insanlık tarihinin en değerli miraslarından biridir ve uygarlığın gelişmesinde büyük bir rol oynamıştır.

0 beğenilme 0 beğenilmeme

Yazının gelişimi, insanlık tarihinin farklı dönemlerinde farklı ihtiyaçlara göre şekillenmiştir. Yazının ilk aşaması olan madde yazısı, taş devrinde insanların mağara duvarlarına, kayalara ve taşlara yaptıkları resimlerdir. Bu resimler, insanların yaşadıkları ortamı, avladıkları hayvanları, inandıkları tanrıları ve savaştıkları düşmanları anlatmaktadır. Bu resimler, yazı niteliği taşımasa da, insanların iletişim kurma ve kendilerini ifade etme çabasının bir göstergesidir.

Yazının ikinci aşaması olan resim yazısı, M.Ö. 3500 yıllarında Sümerler tarafından bulunmuştur. Sümer rahipleri, tapınak ve depolarda bulunan malları kaydetmek için resimlerden oluşan bir yazı sistemi geliştirmişlerdir. Bu yazı sistemi, piktografik yazı olarak adlandırılmaktadır. Piktografik yazı, bir eşya, bir obje, bir yer veya bir kavramı resmetme yoluyla temsil eden sembollerden oluşmaktadır. Örneğin, bir kuş resmi, bir kuşu değil, uçmak eylemini göstermek için kullanılmaktadır. Piktografik yazı, Mısır, Çin ve Amerika gibi farklı uygarlıklarda da görülmüştür.

Yazının üçüncü aşaması olan düşün yazısı, resim yazısının geliştirilmesiyle ortaya çıkmıştır. Düşün yazısı, ideografik yazı olarak da bilinmektedir. Ideografik yazı, resimlerin kendisini değil, anlamını tanımlamak için kullanıldığı bir yazı sistemidir. Bu yazı sisteminde, resimler, soyut kavramları, sayıları, zamanı, ilişkileri ve eylemleri ifade etmek için kullanılmaktadır. Örneğin, bir göz resmi, görmek eylemini değil, bilgi veya bilgelik kavramını göstermek için kullanılmaktadır. Ideografik yazı, Çin, Japonya ve Kore gibi Doğu Asya ülkelerinde halen kullanılmaktadır.

Yazının dördüncü aşaması olan ses yazısı, resim yazısının sesleri belirtmek için kullanılmasıyla oluşmuştur. Ses yazısı, fonetik yazı olarak da adlandırılmaktadır. Fonetik yazı, resimlerin veya sembollerin, kendilerini değil, sesleri temsil ettiği bir yazı sistemidir. Bu yazı sisteminde, resimler, heceleri veya sesleri simgeleyen işaretlere dönüşmüştür. Bu sayede, konuşulan dili yazıya aktarmak mümkün olmuştur. Örneğin, bir balık resmi, balık kelimesini değil, balık kelimesinin ilk hecesi olan “ba” sesini göstermek için kullanılmıştır. Fonetik yazı, Sümer, Akad, Hitit, Fenike, Yunan, Latin ve Arap gibi farklı uygarlıklarda geliştirilmiştir.

Yazının beşinci ve son aşaması olan harf yazısı, ses yazısının basitleştirilmesi ve geliştirilmesiyle meydana gelmiştir. Harf yazısı, alfabik yazı olarak da isimlendirilmektedir. Alfabik yazı, sesleri temsil eden işaretlerin sayısının azaltılarak, birkaç harfin birleştirilmesiyle kelimelerin oluşturulduğu bir yazı sistemidir. Bu yazı sisteminde, her ses için bir harf kullanılmaktadır. Bu sayede, yazıyı okumak ve yazmak daha kolay ve hızlı olmuştur. Örneğin, “balık” kelimesi, “b”, “a”, “l”, “ı” ve “k” harflerinin bir araya gelmesiyle yazılmıştır. Alfabik yazı, Fenikeliler tarafından bulunmuş ve Yunan, Latin, Kiril, Arap, Türk ve diğer birçok uygarlık tarafından benimsenmiş ve uyarlanmıştır.

Yazının gelişimi, insanlık tarihinin en büyük başarılarından biridir. Yazı, insanların iletişim kurmasını, bilgi paylaşmasını, kültür oluşturmasını ve medeniyet inşa etmesini sağlamıştır. Yazı, aynı zamanda, insanların duygu, düşünce, hayal ve yaratıcılıklarını ortaya koymasına imkan vermiştir. Yazı, insanlığın geçmişini, bugününü ve geleceğini şekillendiren bir güçtür.

Soru da bilgiden doğar, cevap da 

Hz. Mevlana

...